28 Eylül 2010

adım kamuran by emin kitol

DAĞINIK BİR İÇ YÜZEYE SAHİBİM Son bir senemi, büyük acılar çekerek düzelttiğim hayatımı tekrar dağıtmakla geçirdim. Adım, Kamuran. Dağınık bir iç yüzeye sahibim. Bir senedir işsizim. Eskiden, benim için canlarını verecek dostlarım ve beni her şeyden çok seven bir sevgilim vardı. Şimdi, - onlara, aslında onları hiç sevmediğimi söyledikten sonra- hepsi benden nefret ediyor. Yirmi yıllık arkadaşım Kemal, beni işten attı. Onu suçlamıyorum. Çünkü senelerdir, Kemal’in karısını düşünerek otuzbir çekiyorum. Adım, Kamuran. Suçlayacak kimseyi aramıyorum. BÖLÜM 1: YOLCULUK Bundan on sene önce – bu yolculuğa çıkmaya karar verdiğimde- insanın, verdiği kararları kendisine karşı koruması gerektiğinin farkındaydım. Ankara’dan Antalya’ya yaptığım bu kaçış yolculuğu, düşündüğüm gibi hayatımı değiştireceğine, “şehrin karmaşasından uzak, sessiz bir tatil” bile olamadı. Benim, hiçbir şeyi başarma kapasitesine sahip olmayan karakterim, bu güzel fikri de başarısızlıkla sonuçlandırmıştı. Aslında ben Ankara’dan Antalya’ya hiç gidemedim. Gerekli her şeye sahiptim. Para, bıkkınlık, yaşadığım şehre alışamama, bir otobüs bileti… Ama ben, hiç böyle değişiklikleri kucaklayacak kadar cesur olamadım. Ankara’dan Antalya’ya yaptığım bu kaçış yolculuğu, bir otobüs biletiyle sınırlı kaldı. Adım, Kamuran. Hayatımda Antalya’ya hiç gitmedim. BÖLÜM 2: GICIRDAYAN YATAK İlk sevgilim beni terk ettiğinde, gıcırdayan bir yatakta oturuyordum ve terk edilmenin alnıma yazılmış olduğunun o anda farkına varmıştım. Alnımda “Beni Terk Et” yazıyordu. Bunu, o’nun gözlerindeki yansımamdan gördüm. Bereket, sigaramı yeni almıştım. O yatağa yatıp bir sigara yaktım. İçeriden gülme sesleri geliyordu. Onunkileri de duyabiliyordum. Bu, kötü bir şeydi. Ben, genç bir adamdım. Gelecekle ilgili kaygılarım vardı. O gün, o yatakta, o bir paket sigarayı tüketirken, kendime dair bir şeyleri de tüketmeye başlamıştım. Adım, Kamuran. Tüketecek hiçbir şeyim olmadı benim. BÖLÜM 3: BELEDİYE OTOBÜSÜ “Asla sola oturma bebek, asla sola oturma. Güneş gelir yüzüne, ağlarsın.” Bu şarkıyı lise üçte besteledim. Benim, belediye otobüsleriyle her gün yaptığım yolculukların felsefesidir. Güneş, sabahları bizim oradan Kızılay’a giderken de sol taraftadır; akşamüstü eve dönerken de. Onu anlatmak istedim. Belki de, bu dünyaya sadece bu şarkıyı ekledim şimdiye kadar. Bundan sonra da bir şey ekleyemeyeceğim. Bu yüzden, bu şarkıyı benden başka kimsenin bilmiyor olması sevindiriyor biraz beni. Sanki, Poe’nun bir öyküsünün tek kopyasına sahipmişim gibi hissediyorum. Ya da, herkesin aşağıladığı bir adamın, kimsenin bilmediği, iyi bir yanını biliyormuşum gibi. Adım, Kamuran. Sapına kadar bencilim. BÖLÜM 4: GRİ ŞEHİR Ankara, gri bir şehirdir. Yıllardır, hayatım demeye içimin el vermediği şeyi yaşadığım bu şehir, kışın karlı günlerinde bile, iç bunaltıcı, gri bir renge bulanır. Bu grilik bazen öyle bir hal alır ki, insan hiçbir şey göremez olur. Her şey, gri bir şehrin arkasında, siluetler halindedir. Ankara’da yaşayan insanların çoğunun, mecburiyetten ve sevmeden bu şehirde yaşıyor olması belki de bu sebeptendir. Oysa ben Ankara’yı hep sevdim. Ve insanların bu şehri sevmiyor olmaları beni hep rahatsız etti. Burada, insanların yüzündeki ifadesizliğe bakıp onları aşağılayabiliyorum. Bu beni o kadar mutlu ediyor ve rahatlatıyor ki… hayır. Aslında burası bir rahatlama şehri değil. Ankara, benim için, yalnızlık ve sigara demektir. İnsanlar arasında ve sigarasızken bile. Adım, Kamuran. Yalnızlığımı, hep “çok yalnızım” diyerek giderdim. BÖLÜM 5: BEKLEYEN (SARI ADAM) Hayatım boyunca, hayatımı değiştirecek bir şeyler bekledim. Piyangodan büyük ikramiye, büyük bir miras, “keşfedilmek”. Beni bir şeyler için uğraşıp didinmekten kurtaracak herhangi bir şey. Bekledikçe bekledim. Sonunda öyle bir yere geldim ki, beklesem de aynı şeydi, devam etsem de. Trafik lambalarında, kırmızı adam durur, yeşil adam yürür. Peki sarı adam nerdedir, ne yapar? Sarı adam aranızda dolaşıyor, ne yaptığını bilmeden. Adım, Kamuran. Hiç piyango bileti almadım. BÖLÜM 6: YIKINTI Bundan beş sene önce bir insan yıkıntısıydım. Çok eski evlerin, bir yüzyıl boyunca yavaş yavaş dökülmesi gibi, hiç fark ettirmeden yıkılmıştım. İşlevsizleşmiştim. Okulu bitirmeme çok az kalmıştı ve derslere girmiyordum. Bütün zamanımı evde oturarak geçiriyordum. Oysa evde oturmak bile istemiyordum. Parasızdım. İnsanlardan borç alıyor ve ödemiyordum. İnsanlara sözler veriyor ve tutmuyordum. Hiçbir şey hissetmiyordum. Kız arkadaşım, onu sevdiğimi sanıyordu. Sevmiyordum. Sevmiyor olma duygusunu bile hissetmiyordum. Sebepsiz yere bir yıkıntıya dönüşmüş olmam beni iyice yıkıyordu. Hayatımın aslında, bu yıkıntıya dönüşme eylemi olduğunu çok sonraları fark ettiğimde, hiç şaşırmadım. Adım, Kamuran. Hiç kimseyi sevmedim. BÖLÜM 7: GRİ Her şeyi griye boyamak ona o kadar çok yakışıyordu ki bazen onu gördüğümde içime bir acı saplanıyor, bu acı beni içinde bulunduğum boşluktan yeni bir boşluğa çekip çıkarıyor ve mutlu olmamı sağlıyordu. Benim içimde, dış yüzeyimle kendisi arasında bir katmanda kıvıl kıvıl hareket ediyordu bazen de. Ben, o her şeyi boş vermiş halimle bir yandan okuldan mezun olup iş bakarken, bir yandan da onun peşinde dolanıyordum. Hayatım, bir düzene oturmuş, son hız yerinde sayıyordu. Ona aşığım diye kendimi kandırarak, bir parça daha kaçıyordum acınası benliğimden. Ona hiç de aşık olmadığımı fark ettiğimde, onu ilk gördüğüm andan on saniye sonraydı. Adım, Kamuran. Sadece kendimin acımasını hak ediyorum. BÖLÜM 8: OTOMATLAŞAN BEDENLER Sevgilinden ayrıldın üzül, takımın yenildi sinirlen, maaşın yattı sevin, sabah kalk akşam yat, boş zamanlarında kitap oku, haftada iki kez banyo yap vs. vs… Günlerimi otomatlaşan bedenler arasında bir robotmuş gibi yaşıyor olmak beni hep yaraladı. İnsanoğlu ruhunu ne zaman kaybetti biz ne zaman suyu çıkarılmış gariban portakal kabuklarına döndük buna tabii ki kimse cevap veremez. Ama ben size insanın portakaldan ya da kabuğundan öte bir şey olduğunu büyük bir gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Ben bu kabuklardan birinin –kendimin- bir şekilde terkedilmişliğinden, boşluğundan ve çürümüşlüğünden kurtulup tekrar portakallaşabileceğine hep inandım. Ben insanın uzun süredir hapsolduğu kaçışsız??? gündelik yaşamın alışkanlıkları hapishanesinden kaçmaya karar verdim bir gün. Adım, Kamuran. Hayatım boyunca her şeyden hep kaçtım. BÖLÜM 9: TANRIYLA ARAMDAKİ BAĞ Sıradan insandan bir fazlalığım olması için nelerimi vermezdim. İyi şarkı söyleyebilsem mesela, çok ünlü bir basketçi de olabilirim. İnsanların(m) arkamdan konuştuklarında iyi bir şeyler söylediklerine dair umutlarım olsa. Keşke bu kadar iğrenç bir varlık olmasaydım. Tanrıdan tek istediğim şey bana bir özellik bahşetmesi. Adım, Kamuran. Tanrıya inanmıyorum. BÖLÜM 10: ÖZE DÖNÜŞ Biz insanlar hayatımızı kendimize ve başkalarına söylediğimiz yalanlar, oynadığımız oyunlar ve bunlara benzer bir dizi dolandırıcılığın üstüne kurmuşuzdur. Benim bir sene süren ve hala süren bu öze dönüş serüvenim işte bu düzenbazlıkları bir açığa çıkarma ve onların altında yatan özümü keşfetme çabamdır. Her şeye anneme telefon edip aslında tanrıya inanmadığımı söyleyerek ve özür dileyerek başladım. Annem aslında hepsini bildiğini söyledi. Ben de telefonu kapatıp uzun süre güldüm. Yıllardır boşu boşuna ailemin yanında başka bir adama dönüşüyordum. Sevgilimi arayıp onu sevmediğimi söyledim bana bağırdı. Kemal’i arayıp karısıyla ilgili fikirlerimi söyledim. Beni işten kovdu. Sonra dün ekmek almaya çıktığımda adamları kolumu kırdı. Bir tanesi de şeyime çok sert bir tekme attı. Bereket Kemal solak olduğumu sanıyordu. Onu yirmi yıldır böyle kandırıyordum. Daha sonra arayıp solak olmadığımı söyledim. Tanıdığım herkesi arayıp onları hiç sevmediğimi sevemediğimi onlarla olan bütün ilişkimin aslında menfaat ilişkisi olduğunu itiraf ettim. Her itiraftan sonra küçük bir de itiraf ekliyordum. “Anne tanrıya inanmıyorum.”,”Biliyorum oğlum.”, “Bir de sümüğümü yiyorum bazen.” “Kemal karını düzmek isteğini içimden atamıyorum.”,”Ne!?”,”Bir de tuvaletten sonra kıçımı silmiyorum.” Böyle böyle bir senede yıllarımı harcayarak edindiğim arkadaş çevremi ve sahte kimliklerimi, büyük oranda yok ettim. Artık gerçek Kamuran’ı yalanlardan oluşan o koca yığının altından çıkardım sayılır. Artık adımı söylerken yüzüm kızarmıyor. Çünkü artık adının Kamuran olduğunu söyleyen kişi gerçekten de Kamuran. Adım Kamuran. Geriye bir tek kediyi evden atmak kaldı. BÖLÜM 11: SON Adım Kamuran. Elinde hiçbir şeyi olmayan bir adamım. Son kibritimi rüzgar söndürdü. Son sigaramı da yerdeki su birikintisine düşürdüm. Şimdi, kendimi sürüklediğim bu hiçbir şeysizlik uçurumundan düşerken, ben, Kamuran, mutlu ve huzurluyum. Adım Kamuran. Artık varım.

Hiç yorum yok: