Her şeyden önce ölüm ve şehvetin kaçığıydım. Kötürüm bir tavşanın sırtından döküntülü bir flamanla, gamlı ve gafil, hakikate fışkırdım. Bana en yakın olan fi tarihinde boyna dolanan otların, kaynatılıp lodosa karışan otların mahcupluğudur. Ellerim mağdur gövdemde yankılanan dağınık ellerin kopuk izlerinden. Ama sütleniyorum kendime dokundukça, uğursuz bir bereket beliriyor böylece kayboluyor avurtlarımdaki rüzgârgülü. Benim sütkızımdır rüzgâr. Ölümün peşinden koşan sağır at, ölümün peşinden koşan suskun yankı ve ortaçağ kalıntısı bir çiçek iyi bilir bunu. Düşürüldüğüm tuzağı hatırlıyorum; gövdemi ve yaralı sesleri özendirdi sessizlik, geceyi ve yağmuru dinlendiriyordum ayaklarımda, işte o vakit çıktılar dudağın yarıklarından, gırtlağın boynuzlarına uzanan baykuşun gözlerinden, kulağıma fısıldadılar beni. Ateş beni yaladı, toprak açtı altında kalmış bir savaşın haykırışlarını. Çünkü son oyununda ellerini kesen bir hokkabazdım, doğanın ve aşkın tuttuğu bir sözü bozdum. Cehennemden kovuldum ve içimden geçen rüzgâr bir yola koyuldum. Fakat şehirlerde yürütüldüm hep, çoklukla çalkalandı dilim, gizlendi vadilerin ve bozkırların masumiyeti dipsiz uykularımda. Ama yürünebilen bir ölümdü sessizlik, içilebilen gözkapaklarıydı şehvet. Sonra aldım onları sazlıklı karanlıklar üzerine düşen gölgelerime kapattım. Uyudum tüm ölümler boyunca, her doğumun inleyişlerini duyana değin. Saçlarımı mağaralara uzatıp sinsice dolaştım şehir haritalarında. Tuba ağacına tırmanmak için iki kervan veba geçirdim, iki vakit Nil. Kölelere su verdim avuçlarımla, sonra kıvrıldım kırbacın ucundaki kadınlara, irkildim tuğlalar arasında. Başka birinin bedeninde can çekişmenin telaşına ve güney yelindeki kanatlarıma vâkıf usun salgıdaki urlarına gecelerce yamandım. Usulca geçtim mezarlardan, bir bebek yumdu göz kapaklarımı lodos sıyırdı parmakları yüzümden ama göz kapaklarımız ona ulaşamadı sesimizi ve parmaklarımızı unuttuk orada.
gök yarıldı çamura can verildi
linç edilmem için artık tüm deliller elde
kazandım nefretini fahişelerin
lanet ediyor bana bakirelerde
sözlerim var köprülari geçirmez
kimseyi ateşten korumaz kelimelerim
kılıçsısızm saygım kalmadı buğday saplarına
kimin ülkeisnden geçsem cesur ve onurlu diyecekler
halbuki suskun ve kederkiyim
.....
gelin bir pazarlık yapalım hey insanlar
bana kötü terkettiğiniz düşünceleri verin
bozuk niyetleriniz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder